TEKSTİLİN TEK SORUNU KLASİK PAZARLAMA ANLAYIŞIMIZ
Tekstil Araştırmaları Derneği Başkanı Ekrem Hayri Peker, ürettikleri birçok nano teknolojik kumaşın klasik pazarlama anlayışı nedeniyle değerinin anlaşılamadığını söyledi. Ekrem Hayri Peker, “Firmalar inovasyon kültürünü yaratmaz ve yeni teknolojileri kullanmazsa, bunu kullanan ülkeler ile aramızda, yakın çağ ile orta çağ gibi müthiş bir fark olacaktır” dedi.
Tekstil Araştırmaları Derneği Başkanı Ekrem Hayri Peker, uzun yıllar yönetici olarak emek verdiği tekstil sektöründe, meslek hayatı boyunca araştırmaktan, uygulamaktan ve öğretmekten geri durmamış birisi. Derneğin kuruluş amacında da sektörün geleceği için bilgi ve deneyimleri paylaşmak ve tekstili ileriye taşımak yatıyor. Ekrem Hayri Peker, teknolojik ürünler üretip, doğru pazarlama kanalları ile sektörün koşabileceğinin altını çiziyor.
Derneğimiz kuruluş öncesinde altı aylık bir çalışma sürecinden sonra üç yıl önce kuruldu. Amacımız, işletmeci gözüyle tekstil sektörüne görüş bildirmek. İşveren kuruluşlar kendi açılarından bakıyor sektöre. İşletmeciler açısından bakarsak tartışmalar zenginleşir diye düşündük. Derneğe üye alırken de birinci kriterimiz araştırmacı olmak. Farklılık yaratan, makale yazabilecek, seminer verebilecek kişilerden oluşuyor üyelerimiz. Üç yıldan bu yana konfeksiyon, iplik üretimi, ipek dahil bir çok konuda düzenlediğimiz seminerlerle, genç arkadaşlarımıza bilgi ve birikimlerimizi aktarıyoruz. İlgiyle takip ediliyor, çünkü şu anda bunları yapan yok. Aynı zamanda sektörümüz adına acı bir şey bu. Oysa tekstile araştırmacı gözüyle bakılması gerekiyor. Bu nedenle bir araştırmacılar derneği olmak, düşünce kurulunu teknik destek verecek şekilde oluşturmak için de çalışıyoruz.
Nedir tekstil sektörünün genel sorunları?
Genel olarak sektörde vergi indirimi, destek var ama hiç kimse pazarlama bakışımızı değiştirelim demiyor. Sektörde en büyük problem ürünlerimizi iyi pazarlayamamız. Pazarlamacılar çok adet satmak amacıyla ucuz mallara yöneliyorlar. Hiç kimse işletmelerde araştırmacıların yaptığı ürünler için veya daha pahalı mal üretip bunları satalım diye kapı çalmıyor.
Problem pazarlama anlayışında. Basit ürünler doğal olarak basit düşünceli insanlar tarafından üretiliyor. Sektörü makineleştirip, dış pazarlara açmış teknik kadro ve sanayici kuşak şu an bu zihniyete sahip işverenler tarafından sektör dışına itildi. Sektördeki mevcut makine parkıyla, pazarlama anlayışını değiştirip, katma değerli ve pahalı ürün üreterek ihracatı üç kata, 70–80 milyar dolara çıkarmak mümkün.
Firma sahipleri pazarlamayı üstlenmelidir. Firmalar Niş pazarları araştıracak pazarlamacıları yetiştirmelidir. Fason çalışıyorsak, o firmaların pahalı ürünlerini üretmeliyiz. Hedef ülkeleri seçip, gelir düzeyi yüksek müşteri kitlesine yönelik ürünleri üretip, satmaya çalışmalıyız. Sektördeki birlikler, kurumlar hedef Pazar araştırmalarında sosyologlardan ve psikologlardan faydalanmalıyız. Genç nüfusa yönelik ürünler geliştirmeliyiz.
Firma sahipleri, tekstil işverenleri pazarlamanın başında olup, bizzat alım ofislerine gidip biz pahalı mallar yapmak istiyoruz, onların da siparişi alınsın demeliler.
Şuna canı gönülden inanıyorum ve defalarca dile getirdim; tekstil sektörü mevcut bilgi birikimi, mevcut makine farkı ile inanını 75 milyar dolarlık ihracata çıkabilir. Ben Özbekistan’da bulundum ve orada Türk malları çok pahalıydı. Bugün Rusya ve etrafındaki ülkelerin 80 milyar dolarlık tekstil ithalatı var ve Çin’den bıkmış durumdalar. Biz bunun yüzde 20’sini çok rahat karşılasak ihracatımız ikiye katlanacak. İşletmeci arkadaşların yaptığı mallar ev tekstili fuarlarında ilgi görmüyor. Sebebi oraya gelen pazarlamacıların bakışının da aynı oluşudur. Ucuz mal ile bir yere varamayız. Böyle oldukça ne firmalar ne çalışanlar para kazanamaz. Oturup buna kafa yormak lazım.
Firmalar Pazarlamacıları firmalar kendileri yetiştirmeliler. Onları birer partner olarak görüp, gönülden şirkete bağlamalılar. Ancak böyle beraber yürünür ve tekstil sektörü gelişir. İkincisi; teknik tekstil anlamında sektörde geri kalıyoruz. Tchibo burada bir elbise asıyor anti bakteriyel diye, 200 liraya satıyor. Biz aynısını yaptığımız halde, dışarıdan sipariş yok diye bekliyoruz. Oysa bunların biran evvel uygulamasına geçmemiz ve ürünlerimizle alım ofislerinin kapılarını çalıp, ana merkezlerine kadar ulaşıp bunları biz yapıyoruz demeliyiz.
Tekstil Terbiye Fabrikalarının Problemleri
Ülkemiz tekstil sektörü dünya da önde olduğumuz sanayi alanlarından biridir. Bugün bence az olduğuna inandığım yaklaşık 30 milyar dolarlık tekstil ihracatı bu sayededir. Gelişmiş makine parkı, yetişmiş personel, birikimli sektör çalışanları, terbiye ve boya makineleri yapan ve dış ülkelere satan makine sektörümüz bulunuyor.
Sektörde en büyük problem sektörün gençle için cazip olmaması. Ücretlerin düşüklüğü de sektörü cazip olmaktan çıkarıyor.
Sektöre giren genç mühendislerin en büyük problemleri ilgisiz işlerde çalıştırılmaları ve hiçbir araştırma yapamamaları.
Sektörde maliyet artışları ve kar düşüklüğüne çare olarak sadece çalışan sayısının azaltılması olarak görülmemesi çok sıkıntı yaratıyor. Tek önlem çalışan sayısının azaltılması ve çalışanlara düşük zam olarak görülüyor.
Oysa, proses süresinin kısaltılmasına yönelik çalışmalar, enerji konusunda çalışmalar yapılmalı be bu amaçla proses mühendisleri çalıştırılmalıdır. İşletmelerdeki zaman kayıplarını takip edecek ve raporlayacak bir sistem kurulmalıdır. Fırsat üretimler araştırılmalıdır.
Enerji tasarrufu için çalışılmalı ve bu amaçla çoğu sektör dışı kalmış deneyimli eski yöneticilerden faydalanılmalıdır. Sektör çalışanlarının ruh ve beyinlerini birleştirmeliyiz.
Müşterilerimize farklı varyantlar sunabilecek bir araştırma departmanı kurulmalıdır.
Teknik Tekstildeki Durumumuz
Metrenin milyarda biri anlamını taşıyan nano teknolojinin makine ayağında müthiş gelişmeler var. Tekstil ayağından bakarsak mikro kapsüller üretmek lazım, o da kullanan çok az olduğu için çok pahalı. Ancak devlet desteği ile mümkün olur. Bizi koşturacak olan; Nano-teknolojiyi kullanarak giyim, ev tekstili, hastane, hizmet sektörü gibi alanlarda ürünler yapıp, bunları doğru pazarlamak. İthal gelen ürünlerin rakamlarını gördüğümde içim yanıyor. Çünkü fiyatları, maliyet ve yapılabilirliğini biliyorum.
Firmalar için müthiş bir teşvik alanı var ama firmalar kullanmak istemiyor. Çünkü kayıt dışılığı seviyor, emek harcamayı sevmiyorlar. Bugün KOSGEB’in, BEBKA’nın verdiği teşvikleri alanlara bakıyoruz, proje sunumunda tekstil yüzdeye bile girmiyor. Bireysel araştırmacılara verilen destek ise çok az. Bireysel araştırmacı denildiğinde sadece akademisyenler anlaşılıyor ama oysa bizim gibi fabrikalarda çalışmış çok sayıda deneyimli insan var.
TEKSTİL ÖLDÜ DİYENLER SEKTÖRÜ BİLMİYOR
Bunu söyleyenler ya sektörün dışarıda gelişmesini istemiyor ya da sektörü gerçekten bilmiyor bence. Bakınız; Avrupa bizim kadar tekstil işçisiyle 125 milyar dolar ihracat yapıyordu. Onlarda ölmedi de bizde mi öldü? Olan şudur artık basit mal yapıp, çok para kazanma devri bitti. Aksine tekstil ölmedi. O kadar zorluk yaşamasına rağmen şu an otomotivden sonra geliyor ve katma değer yaratmakta ise otomotive büyük fark atıyor. Daha ileriye gitme durumumuz var ama bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor. Mesleki kuruluşlar, odalar olsun bilgi aktarımı yok denecek kadar az. El kitabı hazırlayıp dağıtmayı bırakın yapanlara sponsor bile olmuyorlar. İnsanların bu sektöre girmeden önce ön eğitime ihtiyacı var, bunları sağlayabilir. Oryantasyon süresini daha da uzatmalılar. Fabrikalar aile gibi bir yapıda, araştıran geliştiren kendini yenileyen organizmalar olmalı. Ancak o sayede geleceğe taşınırlar.
HAMMADDEYİ İTHAL EDİYORUZ
Pamuğun stratejik hammadde olduğunu uzun süredir belirtiyorum, yazıyorum. Maalesef yanlış teşvikler sonucunda Türkiye dünyanın 3’üncü büyük pamuk üreticisi iken 7’inci sıraya kadar düştü. Çin’den sonra dünyanın en büyük pamuk ve iplik ithalatçısı olduk. Biz de Çukurova gibi bir potansiyelimiz varken, hammaddede dışarıya bağımlı olmamamız gerekiyor. Hindistan zaman zaman pamuk ihracatını yasaklıyor, Pakistan kısıtlama getiriyor. Özbekistan’da belli aşamalarda yarı yarıya düşürüyorlar. Bu durumda bizim yapacağımız tek şey; İMF ve Dünya Bankası raporlarını fırlatıp atmak, ülkemizin ve sanayimizin menfaatleri doğrultusunda gitmek. Şu anda tarımsal üretim ve tarım birliklerimiz çöktü. Sahipsiz kalan çiftçi üretimden vazgeçti. Üretmek pahalı olunca bu sefer ucuz ürünlere kaçıldı. Hepsi aslında bir zincir şeklinde birbirine bağlıdır.
Dünyanın en gelişmiş ülkeleri; Amerika dünyanın en fazla pamuk satan ülkesi, Kanada sanayi ülkesidir, bizden aldığı mercimeği geliştirdi dünyanın her tarafına mercimek satıyor. Fransa hiçbir zaman şaraptan ve tarımsal üründen vazgeçmedi, Hollanda’da dünyanın en büyük petrol rafineleri vardır ama tereyağı ülkesidir. İsviçre sadece saat üretmez, değişik makinelerini üretir ama her yerde inek görürsünüz, çikolatadan vazgeçmez, Almanya keza öyle. Dünyanın gelişmiş hiçbir ülkesi tarımdan vazgeçmedi. Daha çok tarımdaki üretimi arttırdı, dünyaya aynı zamanda gıda maddesi satan ülkeler oldu. Bizim daha bir tarım politikamız yok maalesef!
MARKALAŞMA TRENİNİ KAÇIRDIK
O bir trentti ve biz o treni kaçırdık. Sümerbank döneminde yapabilirdik, çünkü dünyanın en büyük pamuklu kumaş üreten ve yün işleyen kurumuydu. Biz onu Koç ve Sabancılara alın bunu dünya markası yapın deseydiniz olabilirdi. Maalesef o fabrikalar kapandı, satıldı, bilgi birikimi de kalmadı. Zamanında Merinos koyunları yetiştiriliyordu. Şimdi hiçbiri kalmadı. Çünkü üretme kavramını da unuttuk.
Şimdi bizim yapabileceğimiz şey iki aşamalıdır. Birincisi Almanya’da, Fransa’da nispeten tanınmış orta boy yerel markaları almak. Onda da doğru markaları almak lazım yoksa batarsınız. Ya da pahalıya mal yapan ve pahalı ürün satan markaların fasoncu olacağız. Nike, Timberland, C&A, Adidas’ın 15-20 liraya penye sattığı yerde artık senin böyle bir dev yaratmaya kalkmanın hiç anlamı yok.