ANILARDA İPEK
Eskiden ipek fabrikaları buhar kazanları ile çalışırdı. Fabrikanın saat 08’de iş başı yapabilmesi için, buhar kazanı saat 05’de yakılır, işçiler iş başı yapana kadar buhar kazanı islimi anca toplardı.
Fabrikanın buhar kazanını her sabah babam yakardı Daha güneş doğmadan evden çıkar fabrikaya giderdi. Ben o zamanları çok küçüktüm. Ama babamın evden sessizce çıkışını yakalayabilirsem babama katılır, onunla beraber fabrikaya giderdim. Akşam paydostan sonra kazancı bir sonraki gün için kazanı hazırlardı. Babam kazancının cehennemlikte hazırladığı çıraları tutuşturur, daha sonra kazanın önünde küçük taburenin üzerine oturup, sabırla islimin yükselmesini bekler, islim saati yükselmeden oradan ayrılmazdı.
Daha dün gibi hatırlıyorum; kazan dairesinin loş ışığı, fabrikadaki sessizlik, buhar kazanının kapağından sızan kızıl alevin duvarda dans eden yansıması, kulağa hoş gelen ateşin çıkardığı çıtırtı sesleri ve babamın kısa bacaklı taburede oturuşunu.
Babamı, 13 yaşımdayken kaybettim. Onunla yaşadığım kısa süre içinde, beni en çok etkileyen kazan dairesinde yaptığımız sohbetlerdi. Her fırsatta bana Çanakkale savaşını anlatırdı. Orada yaşanan kahramanlıkları, fedakârlıkları ve şehitlerimizi anlatırken gözleri dolar benden gizli gözünde biriken yaşlarını silerken boğazına düğümlenen sesini hala dün gibi hatırlıyorum. Yaşım küçük olduğu için anlattıklarını bazen korkuyla dehşetle dinlerdim. Bir insanın bile bile kendisini ölüme atması, korkusuzca düşmanın sıktığı kurşuna göğsünü siper etmesi, bana dehşet verici gelirdi.
Hep şunu düşünmüşümdür, onları o ana hazırlayan o ana getiren neydi. İllaki içlerindeki vatan sevgisi, koruma içgüdüsüydü.
Ya peki vatan dediğimiz nedir? Sadece üzerinde gezip tozduğumuz, karnımızı doyurduğumuz çocuklarımızı büyüttüğümüz öldüğümüzde gömüldüğümüz toprak parçası mıdır? Vatanı vatan yapan bizi biz yapan üzerinde yaşayan kültürümüz geleneklerimiz, göreneklerimiz değil midir?
Bu güzel ülkemizin her şehrinde her köyünde var olup, günümüze kadar gelmeyi başarmış, bir o kadarda kaybolmaya yüz tutmuş hatta unutulup gitmiş kültür zenginliklerimizi yazmaya kalksak ne kalemler ne de sayfalar yeterli olurdu.
15 asırdır Bursa’yla bütün haline gelmiş, bir ipek ve koza kültürümüz var. Ben her şehrin bir ruhu olduğuna inanırım. Ruhu olup da ismi olmazsa olmaz tabi ki. Eğer bu şehrin adı Bursa ise soyadı da ipektir.
Yüzyıllarca koza bakıcılığı, Mayıs ayı gelip, Haziran kapıya dayanınca köylerimizde bir coşkuyla heyecanla karşılanırdı. Babadan, oğula; dededen toruna ananeleşerek yeni nesillere aktarılan koza bakım gelenekleri kültür yelpazemizin içerisinde en güzel renklerimizden birisi olarak günümüze kadar gelmeyi başarmıştır.
Köylerimizde koza bakımı yaklaşınca, dut yapraklarının boyları kuzukulağı kadar olduğunda, böcek tohumları evlerde açılırdı. Eve gelenin nazarı değecek diye koza bakımı boyunca eve misafir bile kabul edilmezdi. Köylerimizi bir heyecan sarardı. Ahmet amcanın oğlu tarladan topladığı dut yapraklarını eve getirirken , bir yandan da yavuklusunu düşünür koza satılıp ta parasıyla yapacakları düğünün hayallerini kurardı.Kardeşi de ona yardım eder babasının koza parasıyla şehirden alıp getireceği koza helvasının, koza şekerinin hayallerini kurardı.
Ahmet amcanın komşusu, Hüseyin amcanın kızı oda tırtıllardan gözünü ayırmazdı. Koza satılınca babasının ona söz verdiği iki tel bileziğe kavuşmak için sabırla 40 günü sayardı. Hüseyin amca ise avlunun kapısından daha yeni girmiş, sırtında belki de taşıyamayacağı kadar dut dallarını almış, yaprakları yere bırakıp ta bir oh çekip, bu sene son artık sırtımda taşımayacağım. Bu seneki koza parasını da eklersem traktörü kapının önüne çekerim, seneye de bir paket daha fazla koza bakarım derdi.
Köylerimizde düğünler koza mevsiminden sonra yapılırdı. Düğün yapılacak evde paket sayısı 3 veya 4 de çıkar o sene halalar, amcalar, teyzelerde o eve yardım ederlerdi. Düğünde çalınan davul ve zurnanın sesi bile kulağa bir başka hoş gelirdi. Çünkü koza el birliği ile bakılmış 7 den 70’şe herkesin emeği geçmiş, küsleri, dargınları koza barıştırmıştır.
Ya Kozahan, hepimiz kapısından geçtik. İçeride oturup çay içip ipekli kumaşlardan satın almışızdır. Üst kapıdan girdiğimizde kapının hemen yanında küçük bir tabelada yapım tarihi yazmaktadır. Belki de gözümüz takılıp bir çırpıda okuyup yanından geçmişizdir. Peki oradan yazan tarihi hiç düşündünüz mü? Kozahan, Amerika’nın keşfinden tam bir yıl önce tamamlanmış ve faaliyete geçmiştir. Peşin parayla çalışan dünyanın ilk borsasıdır. Ne kadar eski değil mi?
Kapalı çarşı esnafı da umutla koza mahsülünü beklerdi. Yıl içinde toptancısına yapacağı ödemelerinin vadesini koza mevsimine yapar, bilirdi ki köylü Kozahan’a gelecek kozasını satacak, iki saat içersinde parasını alacak ve kapalıçarşı’dan alış-veririş yapacaktır.
Yüzyıllarca bu güzel gelenekler alışkanlıklar bu topraklarda yaşadı. İnsanlarımıza umut, dertlerine çare, hayallerine umutlarına ışık olmuştur. Çocuklar torunlar bu hikâyeleri dinleyerek büyüdüler.
Türkiye’nin ilk fabrikası 1833 yıllarında Bursa’da kurulan ipek fabrikasıdır. İpekçiliğin hızlı olduğu dönemlerde Muradiye, Hamzabeyde , İpekçilik’te, Yeni mahalle ve Şible-Karamazak yokuşunda yüzün üzerinde irili ufaklı ipek imalathanesi ve fabrikası vardı.Bugün Bursa’mızda bu kadar büyük ve köklü bir sanayinin var olmasının temelinde ipek fabrikaları vardır.
İpek fabrikalarında kullanılan tüm makineler pas yapmaması için o yıllarda bakırdan imal edilirdi. Kurtuluş Savaşı başlangıcında Bursa’daki ipek fabrikalarındaki bütün makineler sökülüp eritilmiş askere mühimmat yapmak için kullanılmıştır. Peki hiç düşündünüz mü o işgalcilere sıkılan kurşunların yapıldığı metallerin vaktinde Hüseyin amcanın, Hasan amcanın Muradiye’de, Demirkapı’da, Hamzabey’de ipek fabrikalarında çalışan işçilerin alnından akan terlerle defalarca yıkandığını.
İşgal eden güçler, ipek kültürünü bu topraklardan silmek için özel kuvvetler kurmuşlar, askerlerini köylerimize göndererek dut ağaçlarını kökünden sökmüşlerdir.
Son 25 yıldır Bursa’mızda yerli ipek üretimi yapılamamaktaydı. Koza Birlik, elinden geldiği kadar köylerimizde bu kültürün kaybolmasın, koza bakıcılığı devam etsin diye tüm gücüyle sahip çıkmaya çalışmaktadır. Bugün devletimiz sınırsız bir hibe ile koza bakan köylümüze destek vermektedir.
Yapılan çalışmaların içinde en önemlisi de Bursa Büyük Şehir Belediyemizin önderliğinde yan kuruluşlarının bir araya gelerek başlatmış olduğu projelerdir. Koza bakımından kumaşın ve halının yeniden dokunmasına kadar olan döngü Bursa’da yeniden hayat bulacaktır.
Mehmet Ünal
BİGDER-Bursa İpekçiliği Geliştirme Derneği II. Başkanı