DEPARTMANCILIK
“Yaşasın Benim Kantonal Devletçiğim; Orada Her Şey Benim”
Firmalarımızda görülen işletme hastalıklarının başında departmancılığın geldiği kanısındayım.
Bu hastalığın şirket bünyesini sardığını günümüzde teşhis etmek geçmişe göre daha da zor. Artık şirketlerde kalite sistemleri var (!). Her yönetici diğer yöneticinin takım arkadaşıdır (!). Şirket içi rekabet ortadan kalkmış (!), yerini paylaşma ve yardımlaşma almıştır.
Departmancılık hastalığı şirket bünyesine ya baştan girmiştir (kuruluş aşamasında), bazı bölümler direk üst makama bağlanmıştır ve bu durum devam etmektedir. Ya da fabrika veya işletme müdürüne bağlı olsalar da bu dokunulmazlıkları devam etmektedir.
Departmancılık firmaların hızlı büyümesinin yarattığı bürokrasinin sonucudur. Departmancılık bürokrasinin devlette en hızlı büyümesinin savaşlarda olduğu söylenir. Farkına varılmadan gelinen nokta su örnekle anlatılır.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Pasifik Savaşları sürerken lise mezunu bir asker çekilen hava fotoğraflarını değerlendirmek için görevlendirilir. Asker birkaç gün sonra yanına bir yardımcı ister, verilir. Savaş bittiğinde fotoğraflara bakmakla görevli askerin rütbesi Albaydır ve emrinde 70 kişi çalışmaktadır.
Şirketlerin hızlı büyümesice genelde ayni sonuca yol açmıştır. İsletme içinde pek dallanma olmamışsa da bilhassa yan ünitelerde Ülkemizde sik görülen her problem için bir bakanlık kurulsun örneği, birçok müdür, şef, sorumlu unvanlı birimler oluşmuştur.
Bu birimlerin başındaki insanlar yarattıkları bu kanton devletçiliğin mutlak hakimidir. Aslan-Kaplan gibi yırtıcılar kendi av alanlarını bıraktıkları işaretlerle diğer yırtıcılara belli eder. Bizim Kantonal yöneticide departmanını dışa karsı çok iyi korur. Diğer yöneticiler onun elemanlarına karışamaz, talimat veremez. Sıkı mı? Hele bir kere müdahale etmeyi denesinler görürler günlerini.
Diğer bölüm sorumluları da genelde karışma bana karışmayayım sana taktiğini uygularlar. Herkesin kantonu aynıdır.
Dışa karsı bölümünü bu denli iyi koruyan yöneticinin içe karşı tutumuna bakarsak genelde despot olduğunu görürüz. Elemanlarının sadece itaat etme özgürlüğü vardır. İzin verilen sınıra kadar fikir beyan edebilirler. Amirlerini atlayıp(!) daha üst makama öneri sunanların cezası mutlaka verilir, ilk fırsatta çalışamaz hale getirilirler.
Bölüm içinde parlayan elemanların vay haline yılanın bası küçükken ezilmesi misali ya sindirilir, laftan anlamayanlarda ilk fırsatta kapı önüne konur. Nasılsa sektörde bol bol tenkisat yapılır. Bazen de eleman kendini güç bela dışarı atar oh kurtuldum der işsiz kalma pahasına.
Bölüm içindeki ücretler dengesizdir. Elemanın alacağı zammı amire yakınlık, itaat gibi faktörler belirler. Düşük veya sıfır zam asi elemana uyarı niteliği taşır. Ya boyun eğ ya da git.
Bölümün tek hâkimi olan bu yönetici bölümünün ne kadar vazgeçilmez, firma için ne kadar yararlı olduğunu herkese ispatlamak için var gücüyle çalışır. Bunun içinde sürekli diğer bölümlerdeki hataları ön plana çıkarır. Var olan hataları diğer bölüm yöneticilerinin yüzüne söylemek yerine patronun veya en üst düzeydeki yöneticinin bulunduğu toplantılarda dile getirir. Patron veya genel müdürle bas basa kaldığı zaman sürekli takım arkadaşlarını (!) Yani diğer yöneticileri şikâyet eder.
Problemlere çözüm önerileri getirdiği pek görülmeyen bu yöneticiler kendi bölümlerini genişletmek; bir üst unvana ulaşmak için el altından çaba harcamayı sürdürürler, amaç hükümranlık sınırlarını genişletmektir.
Bu yönetici tipi umarım firmanızda çok azdır. Sizde bu tür yöneticilerden değilsinizdir.
Değil mi? Ne dersiniz?